Geçtiğimiz perşembe günü, yaşamını sadece şiir yazmaya
adayan şair Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın aramızdan ayrılışının on ikinci yılıydı.
Mustafa Ruhi Şirin’in bin yıllık bir zeytin ağacı altında usta şairin berceste
dizelerini okuduğu tek kişilik anma gösterisini görünce hızlıca kitaplığıma
yöneldim. Bitkiler Okulu’nu kaptım ve içindeki en sevdiğim şiiri okumaya
koyuldum:
“Ağaçlar esen yeli sever
Esen yel
Ağaçları sever
Kuş
İkisini birden sever
Çocukların hepsi
Üçünü birden sever”
Çocuk fıtratı ancak bu kadar net ifade edilebilirdi. Sonra şiir kitabının diğer sayfalarını çocuksu bir heyecanla araladım. Sebzelerden meyvelere, ağaçlardan otlara kadar her bir canlı ayrı bir şiirin kahramanıydı.
Güneş en bilge öğretmen.
Fasulye kendiyle oynayabilir kâh bilye kâh
top gibi.
Soğan bir düşünce yuvarlağıdır.
Enginar geceleri ay dedesi, günebakan güneşi
bütün günlerin.
Yaprakları birer sözcüktür maydanozun, lahana
kocaman bir düş saray.
Bitkiler arası bir giyim yarışması bile
düzenlenir şiirlerde. Kazanan pırasadır uyumuyla en su gibi olan.
İşte bitkilere yüklenen bu imgeler beni hem
şaşırttı hem de güldürdü. Her bir sebze ve meyve dile gelse neler konuşurdu kim
bilir. Belki sınırsız faydalarından belki de köklerine sıkılan zehirli
ilaçlardan.
Bitkiler Okulu bir dipnotla sonlanıyor. Hürriyet
gazetesinin 1993 yılına ait haberi ile:
“Konuşan Salatalık
ABD’li bilim adamları bitkilerin ses çıkarıp
işitebildiklerini iddia ediyorlar. Prof. Milburn’ Ultra ses dalgalarını
anlayabiliyoruz. Örneğin su isteyen bir salatalığın sesi rahatlıkla
duyulabiliyor. Üstelik sesi de bir bardaktaki limonatanın sın damlalarını
kamışla çektiğiniz anda çıkan sese benziyor.’ diyor”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder