9 Ekim 2020 Cuma

 


HAYATIN O GÜZEL ŞARKISI HİÇ BİTMESİN

Şeker Portakalı
’nı okumayan çocuk yoktur sanırım. Haydi iddiamı biraz geri çekeyim. Bu eserin ismini duymayan çocuk yoktur. Çocukluğuma eşsiz bir dokunuş yapan bir kitap Şeker Portakalı. O zamanlar hızımı alamayıp devam kitaplarını okuduğum, bu yaşımda bile o tatlı heyecanı okuduğum diğer kitaplarda aradığım bir klasik. Yakın zamanda yolum yazdığım bir hikâye için keşişti bu eserle. Sahi, Zeze Şeker Portakalı’yla nasıl sohbet ediyordu diye araladım sayfalarını. İnsanın çocukluğuna, o anların vazgeçilmez coşkusuna ışınlanması bu kadar kolay mıydı diye düşündüm bunu yaparken. Neden araya yirmi yıl sıkıştırdım diye hayıflandım. José Mauoro de Vasconcelos’un diğer kitaplarını da okuma karar verdim. Vee ilk sırayı Hayatın O Güzel Şarkısı’na verdim.

Adını andığım eserin bir uçak seyahati için yeterli bir kalınlığı vardı. O seyahati özel kılacak harika bir kitap olduğunu pek kestiremedim bu tercihi yaparken.  Meğer diğer kitaplarında da ne büyülü yazarmış Vasconcelos. Bir yanımda oğlum bir elimde kitaptaki sihirli kelimeler tekrar dönüverdim o haylaz günlerime…

Ortalama bir çocuk hikâye kitabı değil Hayatın O Güzel Şarkısı. 5 ayrı hikâyesinin yolları birbiri içinde kesişiyor. Bu durumun önbilgisi kapakta verilmediği için okura sürpriz bir jest yapılıyor adeta. Ya da ben öyle hissettim. Çiftlik önsözünün ardından Güneşe Övgü hikâyesi ile özgür bir kuş olarak uçmanın bedelini kafese kapatılmakla ödeyen İracema’ya içerledim.  Akvaryum adlı hikâyede ise yine geniş denizlerdense akvaryumda yaşamayı arzulayan minik balığın hayal kırıklığına şahit oldum: “Saatin tik takları, göğsümün içinde atıyordu sanki: yalnızlık…yalnızlık…yalnızlık…”

Altın Tay’da ise farklı bir hayvanın üzücü akıbeti yer alıyordu Şampiyonluk için yetiştirilen bu tay Satürn’dür artık. Ayağındaki kırık nedeniyle eski çocukluk ve aile günlerini özlemle anan bu atın; “İnsanlar ne kadar da aptaldı! Biz onların dilini anlayabiliyorduk da, onlar neden bizimkini anlayamıyorlardı?” deyişi farklı bir bakış kazandırdı bana.

Sanırım beni en çok yaralayan hikâye ise Ağaç oldu. Ağaçlara karşı hassasiyetim belki de diğer canlılardan daha fazla olduğundan bu öyküyle içim daha buruldu. Vasconcelos’un tasviri eğlenceli kılan bir yazar olduğu tekrar anımsadım. Ağacın küçük arkadaşını oğlu gibi sevmesine rağmen yılların ona bu sevgiyi döndürmediğini gördüm. Koca adamın, ağacın kesilmesi emrini verdiğinde kucağında ağladığı bu yadigârı hatırlamadığını da:

“İnsanların büyüyüp kalpsiz olmaları ne üzücü şeydi; bunu şimdi anlıyordu.”

Küçük prensin evlenip yuva kurduğunda, eşinin ağaçlı bir ev isteğini apartman taşınma fikriyle reddince yaşlı ağacın ağzından şu sözler dökülüverdi:

“Keşke dünya böylesine değişmeseydi…

Hayatın o güzel şarkısı sürüp gitseydi…”


Eser adı: Hayatın O Güzel Şarkısı

Yazarı: José Mauoro Vasconcelos

Dil: Çeviri - İnci Kut

Sayfa Sayısı:87

Yayınevi: Can Çocuk Yayınları


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Çocuklar ve Büyükleri

ÇOCUKLAR ve BÜYÜKLERİ İlk yazımı blogumun ismine ilham olan Murathan Mungan'ın derlediği Çocuklar ve Büyükleri  üzerine yazmak istedim. ...