Şeker Portakalı’nı okumayan çocuk yoktur sanırım. Haydi iddiamı biraz geri çekeyim. Bu eserin ismini duymayan çocuk yoktur. Çocukluğuma eşsiz bir dokunuş yapan bir kitap Şeker Portakalı. O zamanlar hızımı alamayıp devam kitaplarını okuduğum, bu yaşımda bile o tatlı heyecanı okuduğum diğer kitaplarda aradığım bir klasik. Yakın zamanda yolum yazdığım bir hikâye için keşişti bu eserle. Sahi, Zeze Şeker Portakalı’yla nasıl sohbet ediyordu diye araladım sayfalarını. İnsanın çocukluğuna, o anların vazgeçilmez coşkusuna ışınlanması bu kadar kolay mıydı diye düşündüm bunu yaparken. Neden araya yirmi yıl sıkıştırdım diye hayıflandım. José Mauoro de Vasconcelos’un diğer kitaplarını da okuma karar verdim. Vee ilk sırayı Hayatın O Güzel Şarkısı’na verdim.
Adını andığım eserin bir uçak seyahati için yeterli bir
kalınlığı vardı. O seyahati özel kılacak harika bir kitap olduğunu pek
kestiremedim bu tercihi yaparken. Meğer diğer
kitaplarında da ne büyülü yazarmış Vasconcelos. Bir yanımda oğlum bir elimde
kitaptaki sihirli kelimeler tekrar dönüverdim o haylaz günlerime…
Ortalama bir çocuk hikâye kitabı değil Hayatın O Güzel
Şarkısı. 5 ayrı hikâyesinin yolları birbiri içinde kesişiyor. Bu durumun
önbilgisi kapakta verilmediği için okura sürpriz bir jest yapılıyor adeta. Ya
da ben öyle hissettim. Çiftlik önsözünün ardından Güneşe Övgü hikâyesi ile
özgür bir kuş olarak uçmanın bedelini kafese kapatılmakla ödeyen İracema’ya içerledim. Akvaryum adlı hikâyede ise yine geniş denizlerdense
akvaryumda yaşamayı arzulayan minik balığın hayal kırıklığına şahit oldum: “Saatin
tik takları, göğsümün içinde atıyordu sanki: yalnızlık…yalnızlık…yalnızlık…”
Altın Tay’da ise farklı bir hayvanın üzücü akıbeti yer
alıyordu Şampiyonluk için yetiştirilen bu tay Satürn’dür artık. Ayağındaki
kırık nedeniyle eski çocukluk ve aile günlerini özlemle anan bu atın; “İnsanlar
ne kadar da aptaldı! Biz onların dilini anlayabiliyorduk da, onlar neden
bizimkini anlayamıyorlardı?” deyişi farklı bir bakış kazandırdı bana.
Sanırım beni en çok yaralayan hikâye ise Ağaç oldu. Ağaçlara
karşı hassasiyetim belki de diğer canlılardan daha fazla olduğundan bu öyküyle
içim daha buruldu. Vasconcelos’un tasviri eğlenceli kılan bir yazar olduğu
tekrar anımsadım. Ağacın küçük arkadaşını oğlu gibi sevmesine rağmen yılların
ona bu sevgiyi döndürmediğini gördüm. Koca adamın, ağacın kesilmesi emrini verdiğinde
kucağında ağladığı bu yadigârı hatırlamadığını da:
“İnsanların büyüyüp kalpsiz olmaları ne üzücü şeydi; bunu
şimdi anlıyordu.”
Küçük prensin evlenip yuva kurduğunda, eşinin ağaçlı bir ev
isteğini apartman taşınma fikriyle reddince yaşlı ağacın ağzından şu sözler
dökülüverdi:
“Keşke dünya böylesine değişmeseydi…
Hayatın o güzel şarkısı sürüp gitseydi…”
Eser adı: Hayatın O Güzel Şarkısı
Yazarı: José Mauoro Vasconcelos
Dil: Çeviri - İnci Kut
Sayfa Sayısı:87
Yayınevi: Can Çocuk Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder